KALBİMİN SAHİBİ
Teslimiyetin, havada kalan bir olay olmadığına, içte yaşanan her şeyin dışta da zuhurunun görüleceğine, bâtında hissedilenin zahirde de hakkının verilmesi gerektiğine değinmiştik. Ve ayakların yere bastığı, ötelemeden insanda bulmaya doğru bir akış başladığına da dikkat çekmiştik.
Bugüne kadar ALLAH’A İMAN, RASULULLAH’A İTAAT deyince yaşadığımız iman ve itaatin havada kalan bir yaklaşım olduğunun farkında mısınız?..
Kim bilir, belki de “Yıllardır okuruz, bilgi derleriz ama yaşama bir türlü geçemiyoruz” serzenişinin de asıl nedeni burada düğümlü. Yani havada kalan kavramsal yaklaşımların hakikatinin gereği gibi okunamayışı!..
Allah; ötede bir tanrı değil!... Ya Rasulullah?!... Sadece Medine-i Münevvere’de; yeşil kubbenin altında mı sadece o muhteşem evrensel gönül?!..
Her şey özde bulunacak, zahirde de karşılığı çıkacak diyoruz da ALLAH’A İMAN VE RASULULLAH(SAV) A İTAATIMIZIN ZUHURU NASIL SEYREDİLECEK?!..
Bu soruya verilecek cevba zemin olmak üzere İmanın Hakikati- Teslimiyet ve Rasülullah’ın Hakikati üzerine ehlinden yansıyanlara tekrar göz atalım:
Vehim; Teslimiyetle Yenilir: Meselâ sana biri geliyor, hiç aklının ve mantığının kabul etmeyeceği bir şey söylüyor. Şu işi şöylece yap diyor...
Eğer sen, o kişiye tam bir itimadla güvenmişsen, daha önceden aklın yatmışsa; bu kişi mutlaka doğru söyler, kendi menfaatine dönük bir şey söylemez, söylediği doğrudur diye tam inanmışsan; işte o zaman söylediği ters bile gelse, vehim seni o işi yapmamağa tahrik etse dahi, ona olan o güvenin, teslimiyetin dolayısı ile o işi yaparsın!.
İşte o işi yapman anında sen vehmini yenmişindir. Ama işi o iman ve teslimiyetle yapmayıp da, "acaba ben bu işi böyle mi yapsam..? Bu böyle diyor ama, bu böyle olursa, böyle böyle sonuçlanır; yok böyle olmazsa, şöyle şöyle neticeler doğurur"un içine girdin mi, işin içinden çıkamazsın ve o işi gerektiği biçimde yapamazsın.
Yapamadığın zaman da vehim sana galip gelmiş olur!. Yani yapamamak, vehminin sana galip gelmesindendir. Bu yüzdendir ki ölümötesi yaşam konusu, teslimiyet ve iman esasına dayandırılmıştır.
Vehmin üstesinden “iman” ve “teslimiyet” ile gelinir ancak!. Bunu hiç unutmayın!.
Teslimiyet Yoksa, Yolda kalırsın: Tasavvuftaki bütün gerçek tarikatlar da, Rasûlullah`a teslimiyet esasına dayalı olarak, gelen kişiye yardımcı olabilirler. Eğer Rasûlullah`ın bildirdiklerine teslim olabilirsen, sana yardımcı olabiliriz, derler!.
Mutlak teslimiyetin, söz konusu olmadığı yer ve hâl ve ortam, tarikat değil "iyi ahlâk derneği" çalışmalarıdır!..
Onun için teslimiyet şarttır!. Rasûlullah`a teslimiyet olmadığı sürece, yetiştirici yardımcı olamaz. Çünkü herşeyi akılla izah etmesi mümkün değildir..
Sevmek; Teslimiyete Götürür: Sevgi, aktığı kadarıyla kişide benliği yok eder. Ne kadar çok seviyorsan, sevgin kadar karşındakine teslim olursun; bunun sonucunda da ondan razı olmak mecburiyetindesin.
Bu sevgi, aşk noktasına ulaştığı anda artık onun yanında senin istek ve arzuların sıfır noktasına düşer. Sadece, onun yanında olayım, yeter dersin, ne hâl ve şart içinde olursam olayım. Hani, diyor ya;
“Dün gece yâr hanesinde yastığım bir taş idi.
Altım çamur, üstüm yağmur, gene gönlüm hoş idi.”
İşte, o yâr hanesinde altı çamur, üstü yağmur, başının altında sadece taş var iken mutlu olmak, aşkın sonucudur. Bu, mutlak teslimiyete götürür.