Ölmeden Evvel Ölmek; Teslimiyetten Geçer: Gerçek derviş, geçici dünya menfaatini şeyhinden sormaz!. Sorarsa, o daha derviş olmamıştır!. Çünkü tasavvufa girmenin amacı dünya çıkarları ya da siyaseti değildir!.. Zira Şeyhe teslimiyetin tek bir amacı vardır, o da Allah`a ermek!.
Bu amacın dışında ki her amaç, gerçek gayesine ortak koşmaktır; ki bu da onun yolunu kesmekten başka bir sonuç getirmez.
Tarikata girmiş olmak için, bir mürşide tüm varlığını teslim etmen gerekir!. Nasıl?.. Ölmeden evvel ölmüş, gibi!..
Öyle bir teslimiyet ki, bu beden üzerindeki tüm tasarrufları ona bırakacaksın!. O, "ye" derse yiyecek, "yeme" derse, yemeyeceksin!... "Yat", diyecek, yatacaksın; "kalk", diyecek, kalkacaksın; "çalış", diyecek çalışacak; "çalışma", diyecek, çalışmayacaksın!... Şunları şu kimseye ver, diyecek, vermem demeyeceksin!..
Yani, bir ölü nasıl bu beden üzerinde tasarruf edemezse; bu bedenle olan hiç bir olay o ölüde etki uyandırmazsa; sen de o hale geleceksin!...
Bu konuda seni nasıl uyarıyor dikkat et: "Ölmeden evvel ölün"!.
TESLİMİYET, AMA KİME?.. Bunları okuyan çoğunuzun, “İyi de şunu daha da net yazsan” dediğinizi tahmin ediyorum. Bazı şeylerin vakti gelse de yazması da, ifadesi de güçtür çoğu zaman.
Telefondaki sesin sorusu ne idi?..
Beyni kalbe bağlamak, insandan halifeye varmak tamam da nasıl olacak?..
Kolay yolu ne ,formülü ne?...
İşte şimdi oraya geliyoruz!..
Bir kere şunlarda hem fikiriz değil mi?
1. Kuru bilgi ile kemale erilmediğini gördük, yaşam ihtiyacı duyuyoruz.
2. Allah’a İman, Rasüle İtaatin hakikatini bilmediğimiz, iman ve itaati havada kalan bir kavram olarak yaşadığımız, bir şeylerimizin eksik olduğu da ortada!
3. Ömür kısa, hayat ağır, kolaylaşan bir yol ve formül arıyoruz. Yani işin asıl ruhunu, olması gerekeni arıyoruz.
Bunlarda hem fikirsek sohbetimize devam edebiliriz.
Allah’a İmanın hakikati zihinsel bir iman mıymış, yoksa daha mı farklı imiş, ehlinden dinleyelim. (Hemen belirtelim ki burada kastedilen iman avama dönük iman değil, hakikatini tanımaya aday olanlar içindir):
"Nefs"inin hakikâtini bildikten sonra da, nefsinin hakikâtine ermesi için dahi, o hakikâti yaşayan birini bulup, ona varlığını teslim etmesi gerekir; ki, bu teslimiyet gerçekte kişiye değil, "ALLAH"a olan teslimiyettir!...
Çünkü o hakikâti yaşayan kişide gören göz, söyleyen dil. işiten kulak, tutan el, yürüyen ayak "ALLAH"`a aittir. Dolayısıyla, bu vasıflarla vasıflanmış kişiye olan teslimiyet ancak ve ancak "ALLAH"'a olan teslimiyettir!.
Duydunuz mu ne diyor ehli?...Ben altı çizili cümleleri defalarca okudum, doyamadım açılan manaya! Ve okudukça yandım. Boşa geçen, akıl-mantık- ben bilirim ile geçen yıllara!...
Neymiş Allah’a iman ve teslimiyet?... Ehli açık yazdığı için bizde açık özetleyeceğiz:
ALLAH’A İMAN VE TESLİMİYET= ALLAH EHLİ ZATA İMAN TESLİMİYETTİR!..
Lamı cimi yok dostlar!... “Ben kimseye teslim olmam, ilmim var kardeşim, her ilim sahibini dinler, seyreder, yorumlar, kendim hakikate ulaşırım” diyenlerden biri de bendim!.. İş öyle değilmiş!.. Önceleri söylediğim bu yaldızlı cümle meğer nefsimin illüzyonundan başka şey değilmiş. İşin aslı bu!
Devam edelim okumaya. Bakalım hakiki ilim, kimden ve nasıl alınırmış? Nasıl “Abdullah” olunurmuş?..
.... Ancak, bütün bunları gerçekleştirebilmesi için, bu kemâl ile yaşayan birini bulması şarttır.
Çünkü, belli şartlanmalar veya tabiatın istekleri veya vehmi benlik mevcutken, onun kendi kendine bunu aşabilmesi mümkün değildir. -ki, bu olayı "AKIL ve İMAN" isimli kitapta izah ettik.
İşte o kişi, Tek`in takdiri üzere buna ulaşacak ise, kendindeki tüm şartlanmalara dayalı değer yargılarını terkettirebilecek birini bulur; ki, O kişi daha önceden bunlardan arınmıştır.
Zira, yüzmeyi, yüzmesini bilen öğretir!. Hayatında deniz görmemiş adam eğer, "yüzüyorum ve öğretiyorum" derse; koyver yüzmeye devam etsin!.
Dağın başındaki deniz görmemiş çobandan yüzme öğrenilmez!.
Evet, o kemâl ehli zâttan bu ilmi iyi idrâk edebilirsek, hitâbın nereden ve kimden geldiğini görebilirsek, arınmanın şeklini, yolunu yordamını, mâhiyetini anlıyabilirsek; ve tüm bunların sonucunda da yeterli çalışmayı hakkıyla yapabilirsek varlığımızı Tek`e teslim ederiz!... İslâm olduğumuzu fark ederiz!. Ve, "Abdullah" yani "Allah`ın kulu" olarak O`nun mânâları bizim aynamızda, O`nun tarafından seyredilir.